Suriye Hatayı istiyordu, Ermenistan doğuyu, Yunanlılar Megola-idea’yı gerçkeleştirmek istiyordu. İstanbul’u ve İzmir’i elimizden almak.
Biz de lise öğrencileri olarak acaba çok ciddi dış politika üretecek olduğumuz için mi devlet sırlarına vakıftık. Yoksa hepimiz büyükelçi olacağımız için mi? …Bilmiyorduk.
Bir öfkenin tohumlarını atarak bizi yetiştiren pek kıymetli hocalarım o, bu, şu diye kestirip attığımız “ötekiler” hakkında ne biliyordu yada ne bilmek istiyordu.
Araplar kalleşti, Ermeniler şerefsizdi, Ahmet korkaktı, Mehmet onu kıskanıyordu gibi uluslar arası politikayı gündelik ilişkilerden yola çıkarak değerlendirmek ve fikirleri olgunlaşma aşamasında olan gençlere bilimsel bir konuyu böyle bilimsellikten uzak izah etmek milli eğitimi hakikaten milli yapıyordu. Ama sadece milli yapıyordu.
Bu duygusal eksende bakarsak aslında esas fatura bize çıkıyor. Zira bu devletler arasında Türkiye Cumhuriyeti kadar küresel sisteme eklemlenen bir memleket bulmak da kolay değildir.
Özellikle bizim liberal politikayı uygulamada Amerikancılığa kaçıran devlet adamlarımız toplumumuzu yaşadığımız coğrafyaya “kalleş” Araplardan daha kalleş yapmış.
Birkaç örneğe bakarsak Birleşik Devletler bugün Hindistan, Suriye, Irak, İsrail, Filistin gibi ülkeler üzerinde politika üretiyor. Bu yadsınamaz bir gerçek ve ne yazık ki üretilen bu politika her zaman bölge halkının aleyhine gerçekleşiyor.
Örneğin “sıkı” bir cumhuriyetçi Hint halkını ne kadar çabuk unutmuştur. Kurtuluş savaşımızda Mahatma Gandhi’nin ve Hint halkının bize verdiği destek çok keyifli bir hadisedir. Mazlum milletlerin elbirliği ile kazandığı bu savaş ister istemez bir Hintliye baktığınızda yüzünüze bir tebessüm, ilişkinize pozitif bir hava katıyor.
Öte taraftan Birleşik devletler Hint halkı aleyhine bugün sürekli politika üretirken bırakın destek vermeyi en radikal cumhuriyetçi kesimler bile bu konuda hiçbir dış politika üretemiyor… Bunu da geçtik.
Üstüne üstlük Hintlilerinde ciddi anlamda maruz kaldığı batının “öteki” atfettiği toplumların yaşam tarzını, giyim tarzını hor görme eğiliminin bizdeki bir uzantısı olan kıyafet devrimini de taçlandırıyorlar.
Bizimde ucundan tuttuğumuz bu başka toplumları toplulukları hakir görme eğilimi dar gelirlinin kendinden daha dar gelirliyi coşkuyla ezmesi gibi. Kapıcı apartmanın önünde çöpleri karıştıran çocuğa bağırıyor sanki.
Hor gördüğümüz İslam coğrafyasındaki mazlumlar yıllarca yürütülen Amerikan yanlısı politikalara rağmen bizden aldıkları en ufak bir ışıkta, aramızdaki yüzyılları, adaleti, barışı, göğüs göğüse mücadeleyi unutmadıklarını yaptıkları mitingde bayraklarımızı taşıyarak gösterdiler. Çünkü aslında “onlar ve biz” yoktu, her dönem haksızlığa göğüs geren İslam ışığı vardı.
Bu sınırları aramıza çizenlerle , bu günkü zulmü icra edenler aynı zihniyet değil mi? Öyle ise neden biz bu saçma işe çanak tutarak kafamıza bu sınırları koyuyoruz, neden aynı çatı altında yüzyıllar öncesi gibi barış ve refah içinde yaşamayı denemiyoruz?
Şöyle yola çıkmadık mı biz,
“Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.
Allah ü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız.”
Bunlar Hz.Muhamamedin hadisleri.
Bin dört yüz senede bu coğrafyanın toplumları özellikle biz , bu anlayıştan neden bu derece uzaklaştık, neden birbirimize hoşgörüsüz bir biçimde doğru bildiğimiz şeyleri dayattık?
Ancak yüreği kabaran topluluklar, sapmadıklarını birbirlerine nasıl sahip çıktıklarını burada ve orada destansı bir biçimde gösterdiler. Artık şunu biliyoruz gece çöle bakarken, bizim onları sevdiğimizi ve iyi insanlar olduğumuzu bilen bizden farklı dili konuşan ve farklı coğrafyada yaşayan ama aynı doğruyu işaret eden başkaları var.
Ortadoğu yeniden doğuyor mu küllerinden? ALINTI